Nüzul Zamanı
Bu sure, muhtemelen H. 3. yılın sonları ile H. 4. yılın sonları veya H. 5. yılın başları arasında geçen dönem boyunca nazil olan birçok bölümden oluşmaktadır. Nüzul tarihlerini kesin olarak belirlemek oldukça zor olmasına rağmen, ayetlerde verilen emirler, zikredilen olaylar ve bu ayetlerle ilgili hadisler sayesinde doğru olması muhtemel bir nüzul dönemi belirlemek mümkündür. Bunu birkaç örnek olayla açıklayabiliriz.
-
Şehitlerin miraslarının paylaştırılması ve yetimlerin haklarının korunması ile ilgili emirlerin, 70 müslümanın şehid edildiği Uhud savaşından sonra verildiğini biliyoruz. O zaman tabiî olarak Medine'deki birçok ailede şehitlerin mirasının paylaştırılması ve yetimlerin haklarının korunmasıyla ilgili sorunlar ortaya çıkmıştı. Bundan yola çıkarak 1-28. ayetlerin bu dönemde indirildiği sonucuna varabiliriz.
-
Hadislerden öğrendiğimize göre savaşta namazla (korku namazı) ilgili emirler H. 4. yılda yapılan Zatü'r-Rika seferi sırasında verilmiştir. O halde 102. ayeti içeren bölümün bu sefer sırasında nazil olduğunu söyleyebiliriz.
-
Yahudilere yapılan son uyarı (47. ayet) , Beni Nadir kabileleri H. 4. yılın Rebiü'l-Evvel ayında Medine'den çıkarılmadan önce yapılmıştır. Bu nedenle 47. ayeti içeren bölümün bu olaydan bir müddet önce indirildiğini söylememizde hiçbir sakınca yoktur.
-
Teyemmümle (su bulunmadığında, temiz toprak kullanarak abdest alma) ilgili izin, H. 5. yılda Beni Mustalık'a karşı yapılan seferde verilmiştir. O halde 43. ayeti içeren bölümün H. 5. yılda nazil olması muhtemeldir.
Konular ve Surenin Arkaplanı:
Şimdi de sureyi anlayabilmek için o dönemin sosyal ve tarihî durumuna bir göz atalım.
Bu suredeki bütün bölümler, Hz. Peygamber'in (s.a) o dönemde karşılaştığı üç temel meseleyle ilgilidir. İlk olarak, Hz. Peygamber (s.a) , Medine'ye hicret ettikten sonra oluşan İslâm topluluğunun düzenlenmesi ve gelişmesi ile uğraşıyordu. Bu amaçla, İslâm-öncesi dönemdeki değerlerin yerine ahlakî, kültürel, sosyal, ekonomik ve politik yeni değerler ortaya koyuyordu. O'nun dikkat ve çabasını yönelttiği bir diğer sorun da kendi davetini reddeden müşrik Araplar, Yahudi kabileleri ve münafıklarla, müslüman topluluk arasındaki savaştı. Üçüncüsü, her şeyin ötesinde, O, kötü güçlerin tüm karşı çıkışlarına rağmen İslâm'ı yaymak ve gün geçtikçe daha çok kişiyi İslâm'a kavuşturmak zorundaydı.
Bu nedenle, bu surede Bakara suresinde verilenlerin devamı niteliğinde, İslâm toplumunu güçlendiren ve birbirine bağlama işlevini gören, ayrıntılı emir ve tavsiyeler yer alır. Aile kurumunun iyi işlemesi ve aile kavgalarını çözümlenmesini sağlayan prensipler öğretilir. Evlilik kuralları, karı ve kocanın karşılıklı ve eşit hakları belirlenir. Kadının toplumdaki statüsü ortaya konur ve yetimlerin haklarının ne olması gerektiği bildirilir; mirasın paylaştırılması için gerekli olan kanun ve düzenlemeler ortaya konur ve ekonomik faaliyetleri yeniden düzenleyen emirler verilir. Ceza hukukunun temelleri kurulur; içki içmek yasaklanır, temizlik ve paklıkla ilgili emirler verilir. Müslümanlara, salih bir insanın Allah'la ve diğer insanlarla nasıl bir ilişki içinde olması gerektiği öğretilir. İslâm toplumunda disiplinin sağlanması ve devam ettirilmesi için gerekli olan emirler verilir.
Müslümanlara ders vermek ve onların Ehli Kitabı takip etmemeleri konusunda uyarmak için, Ehli Kitabın ahlâkî ve dinî durumu tekrarlanır. Münafıkların durumu eleştirilir ve müslümanların onları gerçek müslümanlardan ayırdedebilmesini sağlamak için münafıklık ile gerçek imanın belirgin özellikleri anlatılır.
Uhud savaşı sonrasında ortaya çıkan durumu düzeltmek için, müslümanları düşmanlara karşı cesurca savaşmaya teşvik eden bölümler indirilmiştir. Çünkü savaştaki yenilgi, müşrik Arap kabilelerini, komşu Yahudi kabilelerini ve münafıkları çok cesaretlendirmişti ve bu düşman kabileler, müslümanları her taraftan tehdit ediyorlardı. Bu kritik durumda Allah müslümanlara cesaret verdi ve onlara bu tip savaş rüzgarları eserken gerekli olan emir ve tavsiyelerde bulundu.
Münafıklar ve imanı zayıf olan müslümanlar tarafından yayılan korkunç söylentilerin etkisini hafifletmek için, müminlere bu söylentilerin kaynağını iyice araştırmaları ve bunları sorumlu ve yetkili kişilere haber vermeleri tavsiye edilmektedir. Bunun yanısıra müminler, bazı seferler sırasında abdest almak vs. için gereken suyu bulamadıklarından dolayı namazlarını eda etmekte güçlük çekiyorlardı. Burada, bu gibi durumlarda temiz toprakla abdest almalarına (teyemmüm) ve namazı kısaltmalarına veya herhangi bir tehlikeyle karşı karşıya kaldıklarında "korku namazı" kılmalarına izin verilmektedir. Ayrıca surede kâfir ve çoğunlukla da düşman Arap kabileleri arasında yaşayan müminlerin problemleriyle ilgili çözümler ve emirler de getirilmektedir. Onlara, İslâm yurdu olan Medine'ye hicret etmeleri tavsiye edilmektedir.
Bu sure aynı zamanda, müslümanlarla yaptıkları barış anlaşmalarına rağmen, düşmanca ve haince davranışlarda bulunan Beni Nadir kabilesinin durumunu da ele alır. Bu Yahudi kabilesi açıkça İslâm düşmanlarının safında yer alıyor ve hatta Medine'de bile Hz. Peygamber'e (s.a) ve İslâm toplumuna karşı tuzaklar kuruyordu. Adı geçen kabile halkı bu tür haince davranışlarından dolayı sorguya çekilmiş ve tutumlarını değiştirmeleri için kendilerine son bir uyarı yapılmıştır. En sonunda da anlayışsızlık ve itaatsizlikleri nedeniyle Medine'den sürülmüşlerdir.
O dönemde çok belirgin olan münafıklar sorunu, müminleri çok meşgul ediyor ve onları zorluklar içinde bırakıyordu. Bu nedenle müslümanların onlarla uğraşmasını kolaylaştırmak için belirli kategorilere sokulmuşlardır.
Surede, kendileriyle savaş halinde olunmayan kabilelere karşı takınılması gereken tavır hakkında da, gereken direktifler açıkça gözler önüne serilmiştir. O dönemde gereken en önemli şey, müslümanları İslâm düşmanlarına karşı yapılan savaşa hazırlamaktı. Bu amaçla müslümanların şahsiyetlerinin oluşturulmasına çok büyük önem verilmiştir. Gerçek şu ki; küçücük İslâm toplumu ancak çok yüksek bir ahlâkî karaktere sahip olduğu zaman başarılı olabilir ve hayatını idame ettirebilirdi. Bu nedenle onlar çok yüksek bir ahlâkî karaktere sahip olmaları konusunda eğitiliyorlar ve herhangi bir manevî zayıflık gösterdiklerinde derhal uyarılıyorlardı.
Bu surede ahlâki ve sosyal düzenlemeler ele alınmış olmasına rağmen, İslâm'ın tebliğ edilmesine de gereken önem verilmiştir. Bir taraftan İslâm ahlâk ve kültürünün, Yahudi, Hıristiyan ve müşriklerin ahlâk ve kültüründen daha yüce olduğu ortaya konulurken, diğer taraftan da onları doğru yola davet ortamını hazırlamak için, yanlış dinî düşünceleri, hatalı ahlâk anlayışları ve kötü davranışları anlatılmaktadır.
Konu: İslâm Toplumu'nun Takviye Edilmesi
Bu surenin en önemli amacı, müslümanlara, bir topluluğu birleştirip güçlü ve küçük birimini oluşturan ailenin istikrarı için, gereken tavsiye ve direktifler verilmektedir. Daha sonra müminler kendilerini savunmaları konusunda teşvik edilmektedirler. Bunlarla birlikte onlara İslâm'ı tebliğ etmenin önemi de öğretilmektedir. Her şeyin ötesinde, en çok toplumu takviye etme ve birleştirme teması altında, ahlâkî karakterin yüksek ve güçlü olması gerektiği vurgulanmaktadır.
Konular ve Aralarındaki Bağlantı:
1-35: Karı ve koca için, aile hayatının düzenli ve güzel bir şekilde devam etmesini sağlayan dengeli, adil ve eşitlikçi kanun ve düzenlemeler ortaya konuyor. Mirasın paylaştırılmasıyla ilgili ayrıntılı belirlemeler yapılıyor ve yetimlerin hakkının korunmasına özel bir önem veriliyor.
36-42: Bu kanun ve düzenlemelere kolaylıkla uymayı sağlayacak olan ruhsal yapıyı oluşturmak için müslümanlara etraflarındaki herkese cömertlik göstermeleri ve bencillik, cimrilik ve hasislikten sakınmaları emrediliyor. Çünkü toplumun birbirine sımsıkı bağlanmasını ancak bu sağlayabilir ve aynı zamanda İslâm'ın tebliğini de kolaylaştırır.
43: Namazı eda etmeden önce yapılması gereken ruh ve beden temizliğinin yolları öğretiliyor. Çünkü namaz, ahlâkî ve sosyal düzenlemelerde en önemli rolü oynayan bir ibadettir.
44-57: Ahlâkî yönden hazırlandıktan sonra müslümanlara savunma ile ilgili emirler veriliyor. Öncelikle müslümanlar, bu yeni harekete karşı olan komşu Yahudi kabilelerinin düşmanca faaliyetleri ve gizli tuzaklarına karşı hazırlıklı olmaları bakımından uyarılıyorlar. İslâm'dan önce Medine halkı ile Yahudiler arasında varolan anlaşmanın ortaya çıkarabileceği bazı yanlış anlamalara meydan vermemek için böyle bir uyarı ve dikkat çekmek çok gerekliydi.
58-72: Daha sonra güven ve emanetlerini şerefli ve ehil kişilere vermeleri, doğru ve adil olanı işlemeleri, Allah'a, Rasûlü'ne (s.a) ve kendi içlerinden işlerini yapmak üzere seçtikleri kişilere itaat etmeleri ve anlaşmazlıklarının çözümü için Allah ve Rasûlü'ne (s.a) başvurmaları emrediliyor.
Çünkü sadece bu tür bir davranış toplumun birlik ve bütünlüğünü sağlayabilir. Müminler bu yoldan saparlarsa ayrılık ve çözülme ile karşılaşacakları konusunda da uyarılmaktadırlar.
73-100: Bu ön hazırlığın sağlanmasından sonra, müminler yurtlarını savunmaya ve hiçbir korku ve zayıflık göstermeksizin Allah yolunda cesurca savaşmaya teşvik ediliyorlar. Aynı zamanda münafıklara karşı temkinli olmaları konusunda da uyarılıyorlar. Ard niyetli hilekârlarla çaresiz ve samimi müminleri ayıran kesin bir sınır çizgisi çekiliyor.
101-103: Burada tekrar, askeri seferler ve savaş sırasında namazın nasıl eda edileceği konusunda direktifler veriliyor, tehlike ve korku anında bile namazın önemini vurgulanıyor.
104: Diğer konuya geçmeden önce müslümanlar, savaşta hiçbir zayıflık göstermeksizin sebat etmeye teşvik ediliyorlar.
105-135: İslâm toplumunu güven içinde güçlü ve emin kılmak için müslümanlara adaleti çok iyi korumaları emrediliyor. Müslümanların, savaş halinde oldukları düşmanlar söz konusu olduğunda bile kesinlikle adil olmaları gerekmektedir. Karı ile koca arasındaki anlaşmazlıklar da adilce çözümlenmeli. Bunu becerebilmek için müminler inanç ve amellerini her türlü pisliklerden temizlemeli ve adaletin gerçek koruyucuları olmalıdırlar.
136-175: Savunma konusu tekrar ele alınarak, müslümanlar düşmanlarına karşı temkinli olmaları konusunda uyarılıyor. Onlara münafıkların, kâfirlerin ve Ehli Kitabın tuzaklarına karşı gerekli önlemleri almaları tavsiye ediliyor. Allah'a, vahye ve ölümden sonra dirilişe inanmak, her tür düşmana karşı kişiyi koruyacak tek silah olduğu için, müminler Allah'ın Rasûlü Hz. Muhammed'e (s.a) samimiyetle inanmalı ve O'na uymalıdırlar.
176: Bu ayette de 1-35. ayetlerde ele alınan aile hukukuna değinilse de, surenin sonuna sadece ilâve olarak eklenmiştir. Çünkü bu ayet, Nisa Suresi tam bir sure olarak vahyolunmadan çok önce nazil olmuştur.
Kaynak: Mevdûdî - Tefhimu'l Kur'an